BABİL’İN EN ZENGİN ADAMI – GEORGE CLASON

by Hasan Furkan Efeoğlu

Finansal Özgürlüğün rehber eserlerinden biri olan bu kitabı okurken aldığım notları ve kimi alıntıları sizinle paylaşmak istedim. Nerede yatırımdan söz edilse kendisini geliştirmiş entelektüellerin ya da hevesli gençlerin ağzından bu eseri duyabilirsiniz. Kitap okuma alışkanlığınız henüz yeterince gelişmediyse bu yazı ile eserin ana fikrini kimi alıntılarını ve çarpıcı kısımlarını görüp ilginizi geliştirebilirsiniz. Daha önemlisi, bir kitap okunurken zihin nasıl da aktif olmalı, notlar almalı, kendisi de en az o kadar düşünmeli, küçük bir örnek olsun diye bu “Okurun Notları” köşesini oluşturdum. Umarım sizlere faydalı olur. Şimdi esere geçelim.

ALTIN İSTEYEN ADAM

“Giyim ve yemekten fazlasına yetecek paramız neden yok? Oğullarımızı düşün, onlar da babalarının izinden gitmeye devam etmiyor mu?” (s. 10)

Bu satırları okurken iki şey düşündüm. Biri kitabı okurken edinmeye hazırlandığımızın bilincin kendisine dair olan, bu ‘Evet, hepimiz düzende sürünüp gidiyor, ye-iç, barın derken ölüyoruz’ düşüncesi idi. Ancak bu zaten basit ve hep düşünülen bir şey. Ben sonrası konusunda daha bir düşünceliyim. Demem o ki, hadi biz de değil, oğullarımız diyelim, finansal olarak özgürler, ne yiyip ne içeceklerine, nerede barınıp ne kadar gezebileceklerine ilişkin kaygı duymayacak kadar varlıklılar… Peki sonra? Toplumun çoğu bu özgürlüğe şu an sahip olmasa da içimizde bu özgürlüğe sahip olan insanlar var. Biz bu finansal özgürlüğü niçin istiyoruz ve hangi koşullarda, diye sormalı. Çünkü böylesine bir özgürlüğe sahip olanların da çoğunun ne kendisine ne de dünyaya bir şey kattığı ne yazık ki pek görülmemiştir. Geçenlerde sosyal medyada gördüğüm bir örnek zihnimde canlanıp duruyor. New York’ta bir Türk bir kadına mikrofon uzatılıyor ve kız aylık on bin doların üstünde harcama yaptığını, babasından aldığı para ile yaşadığını anlatıyor. Kızın hayattaki zevki pahalı kıyafetler almak ve tüketimin cazibe merkezlerinde yaşamak. Biz böyle bir yaşam sürmek için finansal özgürlüğü istemiyoruz. Daha bilgece eylemeye, daha çok öğrenmeye, hayatı keşfetmeye daha çok zaman kalsın diye finansal özgürlük istiyoruz. Ne ki çoğu insan bu kadını dışarıdan benim gibi eleştirse bile acı bir gerçektir ki çoğu kişi eline onun olanakları geçtiğinde en az onun gibi bir tüketim canavarına kısa sürede dönüşecektir. Bu dönüşümün afyonu kitaplardadır. Şevkle ve düzenli biçimde okumak bizi kazanacağımız finansal özgürlük vakti geldiğinde yolda tutar. Diyojen gibi bir fıçıda yaşarken mi bilge olmak daha zordur babanızın size para basan bir şirketi varken mi? Yanıtı sizin verin.

“Bir insanın zenginliği taşıdığı cüzdanda değildir. Şişman bir cüzdan eğer yeni altınlar gelmiyorsa hemen boşalır. Arkad’ın cüzdanını her zaman dolu tutmasının sırrı, ne kadar çok harcanırsa harcansın sürekli bir yerden gelen bir gelirinin olması.” (s.12)

İşte fakir zihin yapısı ile zengin zihin yapısı. Hikayede Bansir ile Kobbi adlı karakterler arasında geçen konuşmada Bansir, Arkad adlı zenginin cüzdanına davranmaktan bahsediyor. Oysa Kobbi bir kerelik o adamın cüzdanını elde etmekle zengin olunmaz diyor. Bu görüşü ikramiye vuran kişilerin çoğunun yıllar sonra fakirleşmiş olması destekleyebilir. Çok paranın bir anda seni bulması seni varlıklı yapmaz. Sana bir depo su değil, çeşme lazım. Arada ağzını açıp bir şişeyi doldurabileceğin bir çeşme… İşte bu da borsadaki temettü (kar payı) veren hisselere ortak olmak, ev sahibi olup kiracıdan aylık almak gibi bir şeye benziyor. Anlık olarak akabildiği kadar çok paranın kendisine akıp elinde birikmesini bekleyenler hep fakir-köle kalırlar. Zengin-özgürler -zenginliğin kötü imajıyla- zannedilenin aksine bilgece davranmasını bilmiş ve getirilerini ölçülü biçimde kurmasını bilmişlerdir.

“Kazancımın bir kısmının bana kalmasına izin verdiğimde zenginliğin yolunu buldum.” (s.17)

Arkad kendisine zamanında zenginliğin anahtarını veren sözleri bu şekilde aktarıyor. Birikim ve yatırım için kişi maaşının bir bölümünü –bu en az %20 olarak kabul edilir- ayırabiliyor olması gerekir. Maaşımızın çoğu bizim değildir. Büyük kısmı ev sahibine aittir. Şanslıysak ev bizimdir. Ancak o zaman maaşımızı yiyeceklerimizi aldığımız yerler emer. Ulaşıma akıttığımız para emer. Dışarıda yaptığımız harcamalar, kıyafetimizi yapan mağazalar, kişisel lükslerimiz… Bir dahaki ay önceki aydan bir şey kalmıyorsa o zaman o nasıl bizim paramız olur? Sanki başkalarına vermemiz için bize verilmiş emanet paradır maaşımız. Geriye bir miktar kalması lazım ki bize ait diye gösterelim. Bu kolay değil, kimse için olmadı. Lükslerden kısmak ve temel ihtiyaçlara lüks bulaştırmamak gerekiyor. Sonra içinde bulunduğun dönemi okumak ve ona göre harcama yapıp borçlanmak…

“…satın almak istedim. Ama bilge bir şekilde kendimi tuttum.” (s.19)

Bilgelik sözcüğüne bir kez daha dikkat çekmek için bu satır arasını aktarmak istedim. Bilgelik var burada çünkü ‘Nefs’ söz konusu bahsettiğimiz işte.

ZAYIF BİR CÜZDANA KARŞI YEDİ ÇARE

Babil Kralı halkın çoğunun sefalet içinde azınlığın ise zengin olduğunu görünce bunu değiştirmek istiyor. Arkad’a rica ediyor, öğretmenlerimize nasıl zengin olunacağını anlat, onlar da bu halka öğretsinler, diyor. Burada özellikle üstünde durulan şey Arkad’ın da zamanında sıradan bir vatandaş olması. O sadece parasını nasıl kullanmasını biliyordu. Şimdi de bu konuda halk için yazdığı bir reçeteden, para reçetesinden yedi çareyi derslerinde anlatacak.

“En çok neyi arzuluyorsunuz? Her gün bütün isteklerinizin gerçekleşmesini mi, mücevher mi, güzel şeyler mi, daha iyi kıyafetler mi, daha çok yemek mi, geldiği gibi kolay giden şeyler mi? Ya da istediğiniz daha kalıcı olan altın, mülk, hayvan, tüccarlık, gelir getiren yatırımlar gibi şeyler mi? Cüzdanınızdan çıkan paralar ilk grup şeyi elde etmenizi, cüzdanın içinde bıraktıklarınız da ikinci gruba erişiminizi sağlar.” (s.33)

Bu alıntı içerisindeki ‘geldiği gibi kolay giden şeyler’ kısmına dikkat çekmek istiyorum. Yatırımcının kaçınması gereken masraf budur. Emeğinin karşılığı olan paraya ve geleceğine sahip çıkmak isteyenin bir şeye ödeme yaparken kendisine sorması gereken budur; bu aldığım geldiği gibi benden gidecek mi? Temel ihtiyaçlarımız dışında bir harcama yaparken kendimize bunu sormalı.

“İyi bir yatırımın ilk prensini anaparanın güvende olmasıdır.” (s.38)

Hızlı ve kısa yoldan zengin olma arzusu insanları baştan çıkarır ve riski yüksek yatırımlara karşı koyamazlar. Oysa bu bilgece bir davranış değildir ve ilk tökezleme sizi anaparanızla birlikte uçuruma sürükleyebilir. Böylece yalnızca elinizdeki paradan olmakla kalmayıp yatırıma da küsüp sonunda zayıf bir cüzdanla yaşamaya devam edersiniz.

“Kendi eviniz olsun” (s.41)

O kadar paranız yoksa bile bir peşinatı verip gerisini borçlanarak kendi evinizi almanız gerektiği öğütleniyor. Bu evin sıkış tepiş ve doğadan uzak yerleşim yerlerinde olmaması gerektiği de ekleniyor. Diyor ki, eğer böyle bir ev sizinse içiniz rahat eder, özgüven sahibi-neşeli olursunuz, ailenizle daha az kaygılı yaşarsınız ve çocuklarınız iyi büyür. Ayrıca eviniz sizin olduğunda büyük bir masraf aradan çıkacağı için geriye kalan tek şey vergilerdir.

“Her başarının temelinde arzu vardır. Arzularınızın güçlü ve net olması gerekir. Genelleştirilmiş arzular zayıf isteklerin ötesine geçemez. Bir adamın zengin olma isteğinin pek bir önemi yoktur. Bir adamın beş parça altına sahip olma isteği ise elle tutulur bir arzudur ve o yüzden gerçekleştirilebilme ihtimali vardır. Beş parça altını garantiye aldıktan sonra benzer yöntemlerle on parça altını, yirmi parça altını, bin parça altını bulabilir ve işte o zaman zengin olmuştur. Küçük bir arzuyu gerçekleştirmeye çalışarak büyük bir miktarı da garantiye almayı öğrenmiştir. Zenginlik bu şekilde olur: İlk önce küçük miktarlarla, daha sonra büyük miktarlarla daha fazla şey elde edilebilir.” (s.44)

Arzuların net ve tanımlı olması gerekir, diyor eser. Bu her alanda geçerlidir. Montaigne’nin Denemeler adlı eserinde söylediği o meşhur sözü gibi “Nereye gideceğini bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.” Yatırımcı da yatırımı konusunda kendisini geliştirdikçe netleşmeli ve o yönde kesintisiz biçimde yıllarca yatırım yapmalı ki gerçek bir sonuç alabilsin.

İYİ ŞANS TANRIÇASIYLA TANIŞALIM

Şanslı olma arzusu evrenseldir. Dört bin yıl önce de bugün de herkes şanslı olmak ister. Peki şansı kendi yanına çekmenin bir yolu var mıdır?

Bu bölümde Öğrenme Tapınağında Arkad şans oyunlarının yanıltıcılığından ve her zaman kasanın nasıl da kazandığından bahsediyor. Şans oyunlarına çalışıp onlara uzmanlaşacağımıza kendimizi işimize ve yatırımlarımıza verirsek daha kesin bir kazanca sahip olacağımız anlatılıyor. Üstelik isabetli bir yatırımın en az şans oyunlarındaki gibi beklenmedik büyük getirileri olabileceğini örneklerle anlatıyor. Yeter ki para gereksiz harcamalardan sakınılsın. Hiç değilse onda biri ile yatırım fırsatları değerlendirilsin.

“Prensip şu: İyi şans, ancak fırsatları kabul ederek cezbedilebilir. Kendilerini iyileştirmek için fırsatları kabul etmeye hevesli olanlar iyi tanrıçaların ilgisini çeker. Kendini memnun edenlere yardımcı olmak ister. Harekete geçen insanlar onu en çok tatmin edenlerdir. Harekete geçmek sizi arzuladığınız başarılara götürür.” (s. 61)

ALTININ BEŞ KURALI

Çoğu insan bir seçim hakkı tanındığında bilgeliktense çuval dolusu altını tercih eder ve gidip onu harcar. Altın bittiğinde konuya ilişkin bilgeliğe sahip olmayan kişi yine günün sonunda eski ‘fakir’ kişidir. Bilgelik, elzem olandır. Altını nasıl harcayacağını ve tekrar muhtaç kalmayacağını o öğretir. Elindekini talih senden alsa da tekrar nasıl kazanacağını yine onun sayesinde bilirsin.

Altının Beş Kuralı

  1. Gelirinin en az onda birini kenara koyarak kendi ve ailesinin geleceği için para biriktiren birisine altın memnuniyetle ve katlanarak gelir.
  2. Altın, kendine kar getiren bir iş bulan bilgi sahibi insan için büyük bir mutlulukla çalışır, sürüdeki hayvanlar gibi hızla çoğalır.
  3. Altın, kendini nasıl kullanacağını bilen kişiler tarafından yönlendirildiğinde dikkatli sahibinin himayesinden asla çıkmaz.
  4. Anlamadığı işlere ya da amaçlara yatırım yapan ya da parayla ilgili uzman kişilerin tavsiyesi bağlamında kullanılmayan altın, sahibinin elinden kayar gider.
  5. İmkânsız kazanımlara zorlanan ya da üçkağıtçıların, hilebazların tavsiyeleriyle baştan çıkan, kendi deneyimsizlikleri ve romantik arzularına yatırım yapan kişinin altını ondan kaçar gider.

 BABİL’İN ALTIN TEFECİSİ

İnsan bir gün çok altın sahibi olduğunda derdi ve sorumlulukları artabilir. İnsanlar ondan bu altınları kendi iyilikleri için talep edebilir. Bununla başa çıkmak ve herkese hayır demek zordur. İnsanlara iyilik yapmak onlara evet demek değildir. Hatta bu yardımlar onlarla olan ilişkiyi bozabilir. Tembel bir kişiye yardım etmek arkadaşlığı da öldürür. Arkadaşlarına yardım etmek isteyen kişi onların yüklerini kendileri sırtlanırsa o zaman arkadaşlık bozulur.

Bu bölümde altın tefecisinin krediyi değerli bir malı rehin alarak verdiğini anlattığı örnekler bulunuyor. Kıssadan hisse birikimi ancak dönüşü olacak yerlerle paylaşmaktır.

“Ne kadar kazanmak istediğin konusunda muhafazakâr ol ki hazineni elinde tutup tadını çıkarabil. Paranı aşırı faiz getirecek şekilde vermek aynı zamanda kaybını da çağırmaktır.” (s.89)

BABİL’İN DEVE TÜCCARI

Deve tüccarının hikayesi ile anlatılmak istenen kişinin finansal anlamda ne kadar ilerlemeye azimli olduğudur. Söz konusu hikayedeki gibi borçlarından kaçıp köleleşmek yerine onları ödeyecek gelire sahip olmak için niyetlenerek çalışmanın kişiyi iyi yerlere taşıyacağı unutulmamalıdır. İnsan iyi işlere kalkışmaya niyetlenmeden ne başarabilir ki?

“Genç ve tecrübesiz olduğum için kazandığından daha fazla harcayanın utanç ve dert tohumları ektiğini bilmiyordum.” (s. 100)

“Patronun eteklerine tutunmayı bırak. Tekrar özgür bir adam olma hissini tat. Özgür bir adammışsın gibi davran ve tam da böyle başarılı ol. Neyi arzuladığını kararlaştır ve işinin bunu gerçekleştirmek için sana yardım etmesine izin ver.” (s.134)

Hasan Furkan Efeoğlu’nun Notlarıdır.

You may also like

Leave a Comment