GOGOL – PALTO / Genel Özet & Yorum

by Hasan Furkan Efeoğlu

Konu & Karakter

     Pek göze çarpmayan bir memurdu Akakiy Akakiyeviç. Devlet dairesinde yazıcılık yapar, karşılığında da olsa olsa yılda dört yüz ruble alırdı. Yazıcılık dediğimiz şey de yazıları temize çekme işi canım. Öyle matah bir iş değil. Ancak bazı insanlar yaptıkları iş için doğar. Akakiy Akakiyeviç de bu iş için doğmuştu kuşkusuz. Memurlar tarafından hor görülesi bir konumu olsa da kimi zaman ona acıyarak üzülen ya da kendisiyle duygudaşlık yaşayarak ona yaklaşan da olurdu.

     Akakiy Akakiyeviç için hava hoştu. Mutlu bir insandı. Kimseye ağzını açıp bir söz etmezdi. Belki biraz konumu gereği, belki karakteri. Ancak kafasında ertesi gün yazacaklarını düşünerek tatlı tatlı gülümser, hayata tok, neşeli bakardı.

     Akakiy Akakiyeviç inceliğinden mi ezikliğinden mi bilinmez. Kendisiyle uğraşan memurlar yüzünden terlediği, cevap vermek zorunda kaldığı vakitlerde “Bırakın beni Allah aşkına. Niye bana eziyet ediyorsunuz.” Derdi. Eyleme dökebildiği tek isyanın sınırı bu sözlerle çiziliyordu.

     Rusya’nın adamı buz kesip orta yerinden çatlatan soğukları başlamıştı. Hoş her vakit soğuktu bu coğrafya. Soğuklarının çeşitliliğini başkaca anlatıp bol bol dil dökmek mümkündür ancak biz soğukların en soğuğunun kendisini gösterdiği günden bahsettiğimizi bilelim yeter. İşte böyle bir gün Akakiy Akakiyeviç devlet dairesine giderken. Üşüdü. Nasıl üşümesin. Üst seviyeli bakanlar, memurlar bile bu soğuğa karşı en güzel paltolarıyla karşı koyamıyordu. Sonra aklına kendi paltosu geldi Akakiyeviç’in. Tabi ya. Şu Paltoya bir baktırmalıydı. Zamanında az yama yaptırmamıştı. Yakasından almış kıçına yapıştırmış, kıçından almış koluna sokmuştu. Nerede delik varsa orayı bir şekilde kapattırmıştı. Şimdi de paltosunun bir iki yerinde boşluk bulunca komşuluk yapan terzisi Petroviç’e götürmek isabetli olur diye düşündü.

     Petroviç pazarlık yapabileceği bir insan olduğu için Akakiyeviç’e göreydi. Kıt kanaat geçinen bir memura biraz da kurnazlık gerek. Kimi zaman, düzeltiyorum, çoğu zaman içkili, sarhoş olurdu Petroviç. O zaman da kolay pazarlık yapılırdı. Gerçi sonraları karısını yollar, çok ucuza bıraktığını, bunun mümkün olmadığını söyler di ya neyse. Onun da küçük biraz ücret eklemesiyle üstesinden gelirdi.

     Akakiyeviç’i kapıda karşılayan Petroviç’in karısıydı. Ona içeri girmesini Petroviç’i orada bulabileceğini söyledi. Ne yazık ki vaziyeti içkili değildi. Tersine asabiydi Petroviç. Tabi ya bazen de böyle olurdu onun ruh hali. Akakiyeviç’in ayakları onun bu halini görünce geri gittiler. Ne ki çok geçti. Artık dönmek olmazdı.

     Hazırladığı iki rublenin dışına çıkmayacak bir pazarlıkla Paltosuna yapılmasını istediği yamaları anlattı. Petroviç’in cevabı olumsuzdu. Katiyen olmaz diyordu. Bu palto çok eskimiş. Yıpranmış. Dikiş tutmaz. Yenisini yapmalı.

     Petroviç o gün Akakiyeviç’i iki yüz ruble fiyat biçtiği yeni bir palto fikriyle evden yolladı. Asabiydi. Fiyat o yüzden bu kadar fazlaydı. Düşündü. Ben bu işi seksen rubleye bile kotarırım ama o da büyük para anam babam. Nereden bulunur?

     Memurluğundan alacağı ikramiyeyi düşündü. Olsa olsa elli rubleydi. Onun da büyük kısmı borçlara gidecekti. Sonra aklına kumbarasında biriktirdiği kırk ruble geldi. Aç kaldı. Biriktirmeye devam etti. Gece aydınlanmadı. Nereden kısması gerekiyorsa kıstı. Sonunda ikramiyenin de altmış ruble olduğunu görünce parayı denkleştirip paltonun dikilme işlemlerini başlatmak için doğru Petroviç’in yanına koştu.

     Kedi kürkünden, birinci sınıf olmasa da öyle gözüken iyi bir palto diktirdi kendisine. Paltosuyla işe gidince memurların ilgisini çekmişti. Herkes onu kutluyor, paltosunu inceliyor, biraz alaya alıyor, biraz da tebrik ediyordu. Arkadaşları Akakiyeviç’e bir kutlama yapması gerektiğini söyledi. O mırın kırın edince şube müdürü tamam ben üstleniyorum dedi.  Akşam hepiniz bana geleceksiniz.

     Kahramanımız uzun zamandır akşamları dışarı çıkmıyordu. Şehrin ücralarındaki evinden merkezdeki en güzel evlere kadar yürümek zorunda kaldı. Müdürün evine ulaştı. Geç bile kalmıştı. Herkes yemek yiyor, ziyafet çekiyordu. Başta kendisine karşı yine çok ilgili oldular. Sonra kâğıt oyunlarına daldılar. Akakiyeviç gitmek istedi, salmadılar. Sonra gizliden bir yol buldu kaçıverdi.

     Dönüşte birkaç şüpheli adamdan korka korka yürüyordu. Gözlerini kapamıştı. Açınca birisini önünde buldu. Bu palto bizim deyip aldılar. Öylece kaldı Akakiyeviç. Orada gördüğü polis memuruna şikâyet etti. Polis yarın hallederiz dedi. Yarın oldu. Akakiyeviç komisere gitti. O da yetmez, ilgilenmezler paltonla diye kafasına girdi arkadaşları. Bu sefer başkomisere gitti. O da en azından başta ilgisiz kalmıştı. Pek de kendisini beğenmiş biriydi.

     Akakiyeviç’in paltosuyla ilgilenmediler. O da kahırdan yataklara düştü. Sonunda olmadık rüyalar görmeye başladı. Çok geçmeden de üzüntüden bir köşede ölüverdi.

     Başkomiser’in içine dert olmuştu. Palto için soruşturma yürüttü. Bizzat ilgilendi. Sonra Akakiyeviç’in öldüğünü duyunca iyice peşine düştü paltonun. Serseriler çoktu ancak daha da beteri herkes bir hayaletten bahsetmeye başlamıştı. Kuşkusuz Akakiyeviç’in hayaletiydi bu. Söylentiyi çıkaranlar olsa olsa ölümünü dört gün sonra öğrenen devlet dairesindeki memurlardı. Belki de gerçekti bu söylenti. En azından başkomiser için. Çünkü ona sorarsanız, size, yarım yamalak da olsa bu hayaleti görmüş olduğunu söyleyecektir.

     Dönem İçerisindeki Yorumlar & Kendi Bakışım

     Gogol’un bu yapıtı o dönem büyük bir tepki alır. Rusya’yı eleştirdiği için ters karşılanır. Ancak yenilik isteyenlerce tersine, epey coşkulu bir karşılama bulur.

     Gogol’un dostlarının anlattığına göre bir mecliste tüfeğini kaybeden adam bir hikâye anlatmış. Herkes bu hikâyeye gülerken yalnız Gogol düşünceli karşılamış. Üzerine sekiz yıl çalıştıktan sonra Palto adlı bu hikâyeyi yayımlamış.

     Dostoyevski, Gogol hakkında “hepimiz onun paltosundan çıktık” diyerek onun Rus edebiyatı içerisindeki önemini aktarmıştı. Tam da buradan kendi düşüncelerimiz yoğunlaştıracağım kısma geçmek istiyorum. Çünkü ben Dostoyevski’nin neredeyse tüm kitaplarını lisede henüz kitaplarla tanışmışken iştahla okumuştum. Bu kitaplar gerek ilk okumalarım oldukları için gerek Dostoyevski oldukları için ben de büyük izler bıraktılar. Gogol’u okurken yıllar öncesinde zihnime işlenmiş Dostoyevski imgeleri canlandı. Rusların bu işi bu kadar iyi yapmalarının bir nedeni de okuyucuya bugün “fotografik” diye adlandırılan izleri yazarak veriyor olması. Gogol’u okurken bu “fotografik” izler Dostoyevski’ye benzer biçimde beni etkiledi.

     Rus edebiyatının yaptığı bir diğer önemli iş, belki de en önemlisi, ruhsal tahliller. Gogol’da da bunları görmem kaçınılmaz oldu. Az önce “fotografik” diye bahsettiğim izler bu tahlillerin kuvvetleri sayesinde kitabın okunmasının üzerinden yıllar geçse de kalabiliyor. Sınıfsal farklılıkların, farklı ruhsal durumların, suçların, acıların, mutluluğun her birinin tahlilini ayrı ayrı insanlarda, o kişilerin toplumsal durumlarına uyan farklı şekillerde görmek mümkün.

Hepimizi Gogol’un Paltosundan çıktık”

You may also like

Leave a Comment